Felsefe ölüyor; Eylem başlıyor
Çok
hızlı bir okuyucu olmadığımdan, handiyse bir kaplumbağa olduğumdan,
kitapla olan uzun birlikteliğim, onunla derin bir ilişki kurmama
neden olur: (Bulmakta zorluk çekmediğim)Bir sebepten onu kabullenir,
herkese karşı(ebeveyn bağlılığıyla) savunacak hale gelirim.
Bu sefer de böyle oldu: Üst-Düzey Güvenlikli Pelican Bay Eyalet Hapishanesi mahkûmlarından Casey Maddox’un yazdığı “Felsefenin Öldüğü Gün” adlı bu muhteşem kitap, beni çok etkiledi; onu çok sevdim.
Hemen
şimdi söylemeliyim: Kitabın sonuna geldiğimde Casey, birincisi
kitabın ortasında olmak üzere iki kez suratıma sıkı bir tokat çekti:
Kitap boyunca üzerinde durduğu Batı Uygarlığı bağımlılığından ve
tahakkümünden kurtulamadığımı, yazdığı satırlardan ziyade
yazmadıklarıyla gösterdi.
Üç-beş sayfada bir,
arkadaşlarıma kendi cümlelerimmiş gibi söyleyerek hava atmak için bir
kenara not etmek istediğim yığınla paragraf sardı beni. Okudum,
şaşırdım, etkilendim, en çok da durup düşündüm.
Tam
Her şeyi anladım dedim, kitap olanca acımasızlığıyla Cık! O kadar
kolay değil dedi: Anti-kahraman, süper yıldız, başkarakter her ne
yaşadıysa(sahip olduğu olanca kafa karışıklığıyla) ben de yaşadım.
Neyse, biraz kitaptan bahsedeyim:
Anti-kahraman,
süper yıldız, başkarakterimiz, bir sabah maskeli insanlar tarafından
uyandırılır, bir kadın(Deirdre) ve üç adam("Yahudi-olmayan Derrick",
"Normal John" ve "Pek-Ufak-Değilmiş Joe").
Bu insanlar, ona,
senaryosu "İflahın Büyük Kara Kitabı: Batı Uygarlığı Bağımlılığından
On İki Adımda Kurtuluş" adlı kitaba göre şekillenen bir
şokümanter(filme alınan her şeyin gerçekten yaşandığı film türü)
çekeceklerini ve başrolünde kendisininin oynayacağını söylerler.
Ardından
yüzüne temsilcisinin ve reklamcısının kanlı yüzlerinin fotoğrafları
çarpılır, her itirazında elektrik verilir, sonra banyoda aşırı dozda
uyuşturucu verdiklerini söyledikleri karısını pencereden aşağıya
atarlar. Kameralar kayıttadır. Film başlar.
Yönetmen
Deirdre'ye göre film, Batı Uygarlığı Bağımlılığından Kurtuluş’un
şaşırtıcı bir belgesi olacak ve tabi, kariyeri düşüşte olan
başkarakterimizi bir süper yıldıza dönüştürecektir.
Satırlar
ardı ardına dizildikçe, film kayda alındıkça, etrafımızı saran
kapitalist düzen silahları ve Batı uygarlığı tahakkümlerinden ne
ölçüde kurtulabileceğimizi, sarsıcı bir şekilde, başkarakter
üzerinden, adım adım anlatmaya başlar kitap. Bir yandan şiddet(her
türlüsü), seks(her türlüsü) ve kahkaha(her türlüsü) gırla gider tabi.
Yazarın
alışılmadık üslubu, başta biraz rahatsız etse de sayfalar
ilerledikçe, Algan Sezgintüredi’nin muhteşem çevirisi yardımıyla da,
sizi kitabın içine sokmada fazlasıyla işe yarıyor: Bir felsefe
kitabına yaraşır ağırlıktaki paragrafları bile bir solukta(sonra uzun
uzun düşünmek üzere) okuyabiliyorsunuz.
Doğrusal
ilerlese bile sizi ziyadesiyle şaşırtan kurgu, üstüne üstlük bir de
ileri sararak, başa alarak kafanızı allak bullak ediyor, size kafanızı
çalıştırmayı emrediyor. Bölümlere ayrılmış bir filmi izlerken yaramaz
bir çocuğun kumandayla sürekli oynamasına benzer bir durum: Filmi
kendi çabanızla anlamanız gerekiyor.
Bunca zahmet değiyor tabi: İyi bir sonla bitiveriyor kitap: Felsefe ölüyor; eylem başlıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder