20 Eylül 2012 Perşembe

Şafak Vakti - Elie Wiesel




Elie Wiesel'in güzel romanı. Türkçeye Şafak Vakti ismiyle çevrilmiş. Gece, Şafak Vakti ve Gündüz isimli üçlemenin ikinci kitabı. Çeviren Tuvana Gülcan, kitabın şiirsel üslubunu mükemmel taşımış Türkçeye. Tökezleyen, garip gelen tek bir cümle bile yok. Elleri dert bulmasın.

Kitaba gelirsek: Filistin’i işgal eden İngilizlere karşı mücadele veren "Hareket" adlı örgütün genç üyesi Elisha'ya, ellerinde tutuklu bir İngiliz subayı'nı öldürme görevi verilir. Çünkü örgüt üyelerinden biri de İngiliz ordusu tarafından yakalanmıştır ve şafak vakti idam edilecektir. Ölüme karşı ölüm. Her iki grup da gücünü göstermek için geri adım atmak istemezler. İkinci dünya savaşı sırasında Nazilerin Yahudi zulmünden kurtulup hayatta kalan Elisha için bu görev bambaşka acılar ihtiva etmektedir. Şafak vakti gerçekleşecek olan idam anı yaklaştıkça Elisha; savaş, onun anlamsızlığı ve insanların savaş yüzünden neye dönüştükleri üzerine derin düşüncelere dalar. Geçmişini inşa eden tüm ölülerle konuşur ve bir insanı öldürecek olmanın ağır yükünü hafifletmeye çalışır.

Tüm bunlar Elisha'nın ağzından şiirsel bir biçimde aktarılıyor. Elisha'nın içinde bulunduğu zor durumun getirdiği acı, onu Elisha yapan anılar ve kişilerin hayalinde vücut buluyor. Yazar Elie Wiesel, tarafsız davranıp edebiyatı politikaya alet etmiyor. Kimin haklı olduğu konusunda büyük cümleler kurmuyor. Sadece hiç tanımadığı bir adamı, tamamen anlamsız bir nedenden öldürmesi gereken bir gencin yaşadıklarını anlatmaya çalışıyor. Bunu da bir çırpıda ve etkili bir biçimde yapıyor.

"- Buralı değilim, diye yanıtladı, konuşmaktan çok dinleyen sesiyle." (s. 8)

"Gündüz sarf edilen bir cümle, gece olup da yankısı bize ulaştığında, daha farklı, daha derin, daha ırak bir anlama bürünür. İnsanların trajedisi ne zaman gece, ne zaman gündüz olduğunu bilmemeleridir. Gündüz söylemeleri gereken şeyleri gece söylerler." (s. 10)

"Bir insan ne zaman insandır? Evet derken mi, hayır diye haykırırken mi? Acı insanı neye ulaştırır? Saflığa mı canavarlığa mı?" (s. 17)

"- İki adam yarın, şafak vakti ölümle karşılaşmaya hazırlanıyor, dedi ilana her gün yeniden yazılan bir Kitab-ı Mukaddes'ten bölüm okuyormuşçasına." (s. 25)

"Niçin bir insanın öldürmeye hakkı yoktur? Öldürerek, diye açıklamıştı, insan tanrı olur. Ve bu kadar kolay tanrı olmaya hakkımız yok." (s. 30)

"Aptal! Cesur bir aptaldan daha tehlikeli, daha korkunç hiçbir şey yoktur." (s. 35)

"- İdam mahkumunun son yemeği, diye bağırdım, son yemeği, yalandır. Çok geçmeden ölecek birine yöneltilen bir alay, bir hakarettir." (s. 45)

"Ondan nefret etmiyordum. Ondan nefret etmeyi isterdim. Nefret -tıpkı savaş, aşk ve inanç gibi- her şeyi haklı gösterir, her şeyi açıklar." (s. 92)