9 Ağustos 2012 Perşembe

The Summer of Katya / Katya'nın Yazı - Trevanian



Başından sonuna farklı bir kitap Katya'nın Yazı. Trevanian'ın ne kadar yetkin bir yazar olduğunu suratınıza çarpıyor bu farklılık. Klasik bir aşk öyküsü gibi görünen yönünde bile farklı tınılar var kitabın. Doktor Montjean ile Katya arasındaki bağ, aşkın basit bir sunumu değil. O şok edici sonu olmasa bile çok güzel ve gizemli bir aşk bu. Okuyanı kendi geçmişine sürükleyecek kadar etkili.

Hızı hiç kesilmeyen bir anlatım hakim kitaba. Tek bir noktasında bile sıkılmıyorsunuz. Hikayenin arkasından kendini belli belirsiz gösteren gizem, heyecanı sürekli ayakta tutuyor. Bir kendinizi bıraktınız mı tadından yenmeyecek harika diyaloglar var.
Karakterler o kadar kuvvetli ki zihinde canlandırmak için hiç çaba sarf etmiyorsunuz: Montjean, Katya, Doktor Gros, Paul, bay Treville ve hatta Bask festivalindeki delikanlılar, kızlar. Hepsinin hislerini duyabiliyor, zihinlerini okuyabiliyorsunuz. Bunları 1. tekil şahıs anlatıcıyla okura yansıtmak her yazarın harcı değil bana kalırsa.

Trevanian okumaya Şibumi'den başlayan tutucu bir okursanız, Katya'nın Yazı'nı beğenmeyebilirsiniz; ama çok akıllı, eğlenceli ve gizemli karakterlerle dolu, harika bir kurguya sahip iyi bir kitap okumak niyetindeyseniz zevkle okuyacaksınız. Kitapta yer alan özdeyiş kıvamındaki cümleler ise zevkinizi katlayacak. Tabi bu güzel cümlelerin harika çevirisi için çevirmeni de anmak gerek: Belkıs Çorakçı Dişbudak, zihni dert bulmasın, harika çevirmiş kitabı; sarkan, tökezleyen bir cümle bile yok.

Tadımlıklara geçelim:

"Bu gözlemlerimi onunla paylaşırken herhalde kendimi olağanüstü dürüst ve açık sözlü hissediyordum, çünkü gençliğin o kayıtsız güveni içinde, duygusuzluğu sık sık açık sözlülükle karıştırmaktaydım." (s. 9)

"Derken bir sonbahar sabahı, kendimi birden kırk beş yaşında buldum; kırk beş demek, gençlik umutlarının, orta yaş başarılarıyla karşılaştırılıp tartıldığı zaman demektir." (s. 15)

"Güneşin sıcağından zevk alıyor, arabanın hareketinden kaynaklanan rüzgardan hoşlanıyor, kendisine bunca zevki veren zamana, o da geri gülümsüyordu. Ben de sevimli, isimsiz bir varlıkmışım gibi bu gülümsemenin içine alınıyordum." (s. 23)

"Ama aşkı oluşturan zerrecikler, bölünüp analizi yapılamayacak kadar küçük şeylerdir. Nasıl aşkın tümü, bir anda, bir tek bakış açısında görülemeyecek kadar büyükse, bu da tam tersine." (s. 32)

"İtiraf ruha iyi gelir, Montjean. Ruhu boşaltır, yeni günahlar için yer hazırlar." (s. 50)

"İnsanın kendini farklı sanmasından daha sıradan, daha olağan bir şey yoktur." (s. 107)

"Sesinin tonundan bana öğüt vermeye hazırlandığını anlıyorum... Vermesi almasından zevkli olan tek şey." (s. 131)

"Taşra dedikodularının kurbanlarına da pek acırım. Dedikodu bizim kadınlarımıza günahın tadını çıkarma olanağı verir. Kendi işlemeyecekleri, işleyemeyecekleri günahlar. Çünkü onları çaresizlikleri, hayal güçlerinin eksikliği ve fırsatsızlık engelliyor. Biz de bu eksikliklere namus diyoruz." (s. 136)

"Ortaçağ insanlarının tanrısı gerçek bir tanrıymış kuşkusuz! Irmaklarda, yağmurlarda varmış o. Bizim tanrımız gibi uzakta var olan, yalnızca ebedi mutlulukla ebedi ceza arasında bir tür komisyonculuğa benzer iş yapan bir varlık değilmiş." (s. 158)

not: Türkçe baskısında olmayan bir kaç satır vardır kitabın sonunda. Kitabı okumayanlar yazının devamını okumasınlar. Keyif kaçırıcı bilgiler içerir.


Çok güzel biten bir kitabın sonunda bu satırlara gerek var mıydı bilmiyorum ama buyurun:

"Bir keresinde Katya'ya Baskların asla affetmeyen erkekler olduğunu açıkladığımı hatırlıyorum. Asla.
Tıbbi uygulamalarım sırasında kader elime hafif yaralı bir tecavüzcü teslim etti.
Tedaviden sağ çıkamadı."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder