Marslı
Andy Weir
Çevirmen: Emre Aygün
2015 - İthaki Yayınları
416 sayfa
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 9:
Andy
Weir’ın
okurlar arasında bir hayli ayrılık yaratan bilimkurgu romanı Marslı’yı okumaya başladım. Aslında
okumaya başlamadan evvel kapağına vurulmuştum. Hem dokusu hem de kullanılan
resim müthişti. İyi ki özgün kapak kullanılmış. Şu sıralar film çıkacak, o
yüzden yayınevi Matt Damon’un resmini
koymuş kapağa. Hiç hoş olmamış.
Kitaba dair ayrılıklar çok büyük olsa da kitabı
seveceğimi düşünerek okumaya başladım. İyi bir roman okuyacağım hissi var
içimde.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 20:
Bir kaza sonucu Mars’ta tek başına kalan Mark Watney
ile baş başayım. Bilim ile aram hep iyi olmuştur okulda. O yüzden Mark’ın
anlattığı tüm o bilimsel şeyler çok hoşuma gitti. Hepsini rahatlıkla gözümde
canlandırabildim. Mark şimdilik iyi durumda. Kurtulmanın çareleri üzerinde
düşünüyor.
Çok komik bir adam Mark, kitaba dair kimi yorumlarda
ergen esprisi yaptığı söyleniyor ama ben katılmıyorum. Bazen çok komik
olabiliyor. Velev ki ergen esprisi yapsın, bu bir roman kişisi. Yazar onu öyle
kurgulamak istemiş demek ki. Hem Mars’a gidecek kadar üstün yetileri ve bilgisi
olan bir astronotun ergen esprileri yapması kendi başına çok komik zaten. Adam
eylemlerinde müthiş zeki. Zihnini korumak için birkaç espri yapmasının ne
mahsuru var?
Ayrıca bunun neresi komik değil:
Bugünün
çoğunu dışarıda, iletişim tertibatının kalıntıları arasında geçirdim. Gerçekten
üzücü bir manzaraydı. Dünya’ya doğru bağırsam daha büyük başarı elde ederim.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 24:
Mark bazen gerçekten edepsiz olabiliyor. Yine de
komik. Seviyorum onu. Umarım kurtulur.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 47:
Romanda geçen bilgiler ne kadar doğru ve geçerli
bilmiyorum; ama eğer doğruysa kimya, sadece okulda işlediğimiz ve “bunlar
hayatta ne işimize yarayacak yaaaa” diye burun kıvırdığımız basit bir bilim
değil, bunu anladım.
Mark’ın su yapmak için bulduğu yöntemler harika. Bu
adam gerçekten çok zeki. İşin uzmanları bu romanı okurken hatalar bulacaktır
ama ortalama bir kimya bilgisi olan okuyucu için bu çareler büyüleyici.
Bakalım su yapabilecek mi? Şimdilik her şey yolunda.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 48:
Oha! Hiçbir şey yolunda değil.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 61:
En büyük sorun açlık. Mark bu yüzden su yapmaya
çalışıyor. Hem de ölümcül tehlikeler eşliğinde. Su ile ne yapacağını
söylemeyeceğim. Eğer bu günlüğü birileri okursa spoiler vermek istemiyorum.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 63:
Kitabın sadece Mark’ın günlüğünden ibaret olduğunu
düşünüyordum. Şimdi üçüncü tekil şahıs anlatıma geçti. Aslında tüm roman
birinci tekil ağızdan anlatılsaydı daha mı iyi olurdu? Sanırım hayır. Yeni
insanlarla tanışmak ve teknik detaylardan biraz olsun uzaklaşmak iyi olacak. Bu
sayfada Venkat Kapoor ile tanıştım. Sanırım Hintli. Amerikalıların uzay roman
ve filmlerinde illa ki Hintli yahut Çinli kullanmasından pek hoşlanmıyorum.
Sanki Dünya dışı işlerde de eşitlik ve demokrasi hissini bize göstermeye, hatta
gözümüze sokmaya çalışıyorlar. Andy Weir, kafasına göre olabildiğince Hintçe
bir isim bulmuş sanırım. Peh!
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 73:
Müthiş bir şey oldu. Heyecandan kalbim gümbür gümbür
attı. Sanırım Mark’ın kurtulma şansı var. Offf!
Ayrıca:
Chuck Morris mi? İyi güldüm.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 78:
Tekrar Mark’tayız. Ya da Mars’tayız. İkisi de aynı
şey. Ha ha. Özlemişim serseriyi. Bu sayfada müthiş bir geçiş yapmışlar. Acayip güldüm.
Onu da size aktarmayacağım. Kitabın keyfi kaçmasın. Yalnız (sadece anlamında
kullanıyorum bu sözcüğü) Mark’ın soğukkanlılık ile vurdumduymazlık arasında
gezinen bir ruh hali var. Bu müthiş komik oluyor bazen. Umudunu da hiç
yitirmiyor, helal olsun.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 103:
Çok fazla sürprizi kaçsın istemiyorum ama başka
türlü de bu günlüğe devam edemem. Ha bu arada günlük deyip sayfa numaraları
yazıyorum, değil mi? Haklısınız. Şöyle ki kurgusal bir eserde zaman gerçek
dünyadaki zamandan farklı akar. Yani şu an ilk gündeyim. Gece saat 2 suları. Bir
günde 100 sayfa okuduğum görülmemiştir. Çok yavaş bir okuyucuyumdur. Ama bu
kitap müthiş akıcı ve keyifli.
Aslında şimdi söyleyeceklerim pek keyif kaçırıcı
bilgi sayılmaz. Kitabın ön kapağındaki ifadeyi hatırlıyor musunuz?
“O,
dünyanın en ünlü adamı. Sorun şu ki Dünya’da değil.”
Bunun neden yazdılar biliyor musunuz? Çünkü NASA
onun yaşadığını biliyor artık.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 129:
Bataryayı
çıkardım ve içeri döndüm. Elektronik teçhizatımla bataryayı kontrol ettim ve
tahmin ettiğim gibi ölmüş, bitmiş, yalan olmuş. Halı üzerinde yuvarlansam, ben
daha çok elektrik tutarım.
Seviyorum bu adamı. Bu arada umarım Pathfinder’ı
çalıştırıp dünya ile iletişime geçebilir.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 148:
Laptop
anında öldü. Ben daha hava kilidinden adımımı atamadan ekranı karardı. Görünüşe
göre “LCD”deki “L”, “Liquid”in (Sıvı) kısaltmasıymış. Sanırım ya dondu ya da
buharlaştı. Belki bir tüketici yorumu yazarım. “Ürünü Mars yüzeyine çıkardım.
Çalışmamaya başladı. 0/10.”
Pathfinder’ı çalıştırdı. Nedir bu adamın Mars’la
çektiği Allah aşkına. Kitabın en güzel yanlarından biri de bu: Mark, Dünya’nın
(özellikle büyük harfle başladım, çaktınız mı?) en üstün teknolojisini
kullanarak hayatta kalmaya çabalarken, Mars onu bir mağara adamına dönüştürmeye
çalışıyor:
“Benim tarihimde teknoloji diye bir şey yok
Dünya’lı, al sana!”
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 150:
PpppuahahahahhahahahAGMJDHHKBÖNV ÖTHhahahahahapfffLŞNF!?=)////65%
JGHHAHAHAHAfaha
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 234:
Günlüğü biraz ihmal ettim biliyorum. Ama kitabın
başından kalkamıyorum. Çok uzun zamandır böylesi bir keyif duymamıştım. Saat
gece 2’yi geçti. Soluk soluğayım resmen.
Tam düzeldi, iyi her şey derken tekrar sorun
çıkıyor. Ama bu House dizisinde
hissettiğiniz rutin sorun-yanlış
teşhis-house’da aydınlanma-çözüm şeklinde değil. Yani içinizde
çözülemeyeceğine dair bir endişe hep oluyor.
Mark aslında çoğu sorunu çözemiyor. Sadece başka bir
yol buluyor. Bunların hepsi de çok tehlikeli ve zahmetli.
Ha bu arada çeviriyle ilgili bir şey farkettim:
Venkat,
Mitch, Annie, Bruce ve Teddy uzun günlerden sonra ikinciye buluştu.
Buradaki “ikinciye” ifadesi, anlaşıldığı üzere
“ikinci kez” anlamında kullanılıyor. Yanlış değil tabi. Ama farklı. Belki de Emre Aygün’ün yaşadığı yerdeki bölgesel
bir ifadedir. İnsanın kulağında farklı bir tını bırakıyor. Bu vesileyle
çeviriden de bahsedebiliriz. Emre Aygün’ün
Mark Watney’nin ruhunu çok iyi yakaladığını düşünüyorum. Çok büyük bir keyifle
çevirmiş, eminim. Hem esprileri hem teknik kısımları harika aktarmış dilimize.
Elleri, zihni dert bulmasın.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 261:
Terbiyesiz herif!
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 269:
Yol
almadan geçirdiğim günleri asgariye düşürmek istiyorum. Oksijen vericiye ne
kadar çok enerji sağlayabilirsem, o kadar oksijen kazanırım ve “hava solları”
arasında o kadar uzun süre yol alabilirim.
I
want to minimize how often I have days with no travel. The more juice I can
give the oxygenator, the more oxygen it’ll liberate, and the longer I can go
between those “air sols.”
Sizi bilmem ama ben bu “air sol” ifadesinde bile
espri buldum. Sanırım işin cılkını çıkardım. Size sorayım “aerosol”’a
benzemiyor mu bu ifade?
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 270:
Diyorum
ki bir duş alayım.
Bunu atlamışım. Abi adam Mars’ta duş aldı ya la.
Çeviri hatası:
ŞİMDİ
DAHA İYİ. ROVER MODLARINA DEVAM.
“rover mod” derken “yüzey aracı değişiklikleri
(modifications)” denmek isteniyor. Emre bey kitaptaki tüm “Rover”ları “yüzey
aracı” diye çevirmiş ama bu gözden kaçmış sanırım. Hata avcılığı yapmak değil
amacım. Denk geldi söyledim. Kesinlikle müthiş bir çeviri. Bunu defalarca
söyleyebilirim.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 276:
Oha! Kumandan Lewis kadınmış. Ben bu sayfaya kadar
onu hep erkek hayal ettim. E tabi Türkçe’de şahıs zamirleri hep aynı. Özgün
metne baktım da zaten hemen anlaşılıyor kadın olduğu. Vallahi şok oldum. Yani
kumandan Lewis kocasıyla konuşmasa tüm kitap boyunca erkek zannedecektim
kendisini.
Bu arada ne kadar önyargılı ve peşin hükümlü bir
pislik olduğumu anladım. Ne zaman bir kitap okusam aksi belirtilmedikçe
anlatıcıyı yahut kişileri erkek, beyaz ve heteroseksüel olarak hayal ediyorum.
Pek tabi bir kadın, başka ten renginde bir insan yahut homoseksüel, lezbiyen
biri bir roman kişisi olabilir.
Bunu hep es geçiyoruz sanırım.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 286:
Sadece Mars’ta değil Hermes’in (uzay gemisi) içinde
de gerilim tırmanıyor. Ekip çok ciddi bir karar alıyor. Lakin bu ciddi karar
bana klişe geldi. Daha önce çoğu yerde kullanıldı.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 294:
Adamın işi gücü geyik ya:
Mars
yasaları hakkında kafa yordum biraz.
Evet,
biliyorum, kafa yormak için salakça bir şey ama boş zamanım çok.
Dünya
üzerinde olmayan herhangi bir yere, hiçbir ülkenin sahiplik iddia edemeyeceğini
söyleyen uluslararası bir anlaşma var. Başka bir anlaşmada da, eğer herhangi
bir ülkenin toprağı üzerinde değilseniz, deniz hukukunun geçerli olduğunu
söylüyor.
Yani
Mars “uluslararası sular” sayılıyor.
NASA
askeri olmayan bir Amerikan organizasyonu ve Hab’ın sahibi. O yüzden Hab’ın
içindeyken, burada Amerikalı yasaları geçerli. Ama dışarı adımımı attığım an,
uluslararası sulara çıkıyorum. Ardından yüzey aracına bindiğimde, Amerika
yasalarına geri dönüyorum.
İşin
güzel yanı şurası: Eninde sonunda Schiaparelli’ye gideceğim ve Ares 4 uzay
gemisini ele geçireceğim. Kimse bana bunu yapma emrini açık olarak vermedi ve
ben Ares 4’e binip iletişim sistemini çalıştırmadan da kimse bu emri veremez.
Ares 4’e bindikten sonra, NASA’yla konuşmadan önce, uluslararası sularda
bulunan bir aracın kontrolünü izinsiz bir şekilde ele geçireceğim.
Bu
beni bir korsan yapıyor!
Bir
uzay korsanı hem de!
Çoğu okurun hoşuna gitmeyebilir bu geyikler ama ben
bayıldım. Bunun gibi onlarcası var. E doğru değil mi şimdi adamın dediği?
Doğruya doğru. Her an ölebilecek bir insanın hele ki bir astronotun çok ciddi
olmasını bekleriz hep. Mark öyle biri değil belki de. Belki yıkılmamak,
parçalanmamak için mizahı kullanıyor. Her birimiz korkularımızı gizlemek,
bastırmak için farklı yöntemler kullanmıyor muyuz? Tüm yaşantımız ölümü
hatırlamamak üzerine değil mi? O halde kimse Mark karakterini gerçekçi
bulmadığını söyleyemez. Ve bunun üzerinden Weir’ı, kitapta duygulara yer
vermediği konusunda suçlayamaz. Hayat dolu bir kitap bu. Beğenmediyseniz gidin
Lem okuyun. Peh!
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 295:
İlginç bir Türkçe karşılık:
The
other 1850 kilometers…well, that won’t be so nice. Especially when I have to
descend into Schiaparelli itself. Ugh.
Diğer
1850 kilometre ise... işte, o kısım pek de rahat olmayacak. Özellikle de
Schiaparelli’ye doğru iniş yaparken. Argh.
İlahi Emre Bey, müthiş yerlileştirmeler yapıp sonra
bunu yapmanız oldu mu? Hangimiz “argh” diye tepki gösteriyoruz hoşumuza
gitmeyen durumlara? Off, ah, tüh!
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 312:
Hiçbir
plan düşmanla ilk temastan canlı çıkamaz. (No plan survives first contact with
the enemy.)
Diyor Mark. Bu onun Mars’taki mücadelesinin özeti.
Hiçbir şey umduğu gibi gitmiyor neredeyse. Yine de hayatta kalmayı başardı
şimdiye dek. Helal olsun.
Bu arada bu lafı daha önce de mi söylemişti?
Ha evet.
Sayfa 54:
Hiçbir
plan uygulamayla ilk temasından sağ çıkmaz, derler. (They say no plan survives
first contact with implementation.)
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 323:
Ya
Schiaparelli ya ölüm!
Ha şöyle Emre Bey. Harikasınız!
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 333:
“Bla
bla bla,” diye araya girdi Martinez.
“Blah
blah blah,” Martinez interrupted.
Oldu mu bu şimdi Emre Bey!
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 383:
Dertler derya olmuş ben de bir sandaaal! Nedir bu
Mark’ın çektiği. Bir rahatlayamadı adamcağız. Kitabın sonuna yaklaşıyorum. Ekip
gibi ben de ümidimi kaybetmiyorum. Bu arada hakikaten şarkıyı açtım dinliyorum.
Tam Mark’a göre bu şarkı. Allah aşkına kitabı düşünerek bir okuyun sözlerini:
Sanki
terk edilmiş bir viraneyim,
Her
yanım dağılmış, yıkılmışım ben.
Üstüne
basılan taşlar misali,
Paramparça
olmuş, dağılmışım ben.
Çaresiz
kalmışım gözlerim şaşkın,
Çile
rüzgârında savrulmuşum ben.
Dertler
derya olmuş, ben de bir sandal,
Devrilip
batmışım, boğulmuşum ben.
Tutunacak
hiçbir dalım kalmadı,
Bir
ağaç misali kurumuşum ben.
Sanki
bir köleyim, sanki bir esir,
Yerlerden
yerlere atılmışım ben.
Bu arada harika bir espri daha yaptı Andy Weir. Çok
güldüm bu “kuzenim yazmış” esprisine.
MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 396:
Mutlu
bilinçsizlik yerini sisli farkındalığa bıraktı. Bu da acı dolu gerçekliğe
dönüştü.
Evet son alıntıyla günlüğü kapatıyorum. Heyecandan
ölmüyorum desem yalan olur. Kitabın sonuna az kaldı. Mark kurtulacak mı çok merak
ediyorum. Eğer ölürse Andy Weir’in yediği küfürler George R. R. Martin’in yediklerine
yaklaşacak.
Mark, dayan be oğlum!
MARSLI’YI OKUDUKTAN SONRA 1. GÜN:
Bu akşam filme gittim. Gerçekten çok iyi bir filmdi.
Kitabı okumadan giden arkadaşlarım da çok keyif aldılar ve sonuna kadar
heyecanla izlediler.
Tabi illa ki birkaç yeri kesmişler. Tüm kitabı
filmle aktarma filmin süresini bir hayli uzatırdı. Özellikle teknik detayları
iyice törpülemişler. Görselliğin getirdiği faydayla kitapta sayfalarca sürecek
kısımları birkaç dakikada anlatmışlar.
Uyarlama sırasında yapılan değişikliklerin bazıları
çok zekice olmuş. Mesela Güneş Panelleri’ni süpürmek yerine hava tabancası ile
temizlemesi gibi.
Tabi kitabın çok önemli bir kısmını külliyen atıp
sonunu da azıcık değiştirmişler.
Matt Damon çok yakışmış role. Mark’ın esprili halini
çok iyi yansıtmış. Diğer yandan kitapta hissedemediğimiz bir ölüm korkusu da
zaman zaman yüzeye çıkmış filmde.
Diğer oyuncular da harika oynamış. Özellikle “Elrond
Projesi”nin açıkladığı sahnede projenin ismindeki espriyi ilk anlayanın Mitch Henderson rolündeki Sean Bean olması çok hoştu. Anlayan
anladı.
Günlüğü bu sefer kesin kapatıyorum. Umarım birileri
okur ve Marslı’yı okumak için heveslenir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder