10 Ekim 2015 Cumartesi

Marslı - Andy Weir


Marslı
Andy Weir
Çevirmen: Emre Aygün
2015 - İthaki Yayınları
416 sayfa





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 9:

Andy Weir’ın okurlar arasında bir hayli ayrılık yaratan bilimkurgu romanı Marslı’yı okumaya başladım. Aslında okumaya başlamadan evvel kapağına vurulmuştum. Hem dokusu hem de kullanılan resim müthişti. İyi ki özgün kapak kullanılmış. Şu sıralar film çıkacak, o yüzden yayınevi Matt Damon’un resmini koymuş kapağa. Hiç hoş olmamış.
Kitaba dair ayrılıklar çok büyük olsa da kitabı seveceğimi düşünerek okumaya başladım. İyi bir roman okuyacağım hissi var içimde.




MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 20:

Bir kaza sonucu Mars’ta tek başına kalan Mark Watney ile baş başayım. Bilim ile aram hep iyi olmuştur okulda. O yüzden Mark’ın anlattığı tüm o bilimsel şeyler çok hoşuma gitti. Hepsini rahatlıkla gözümde canlandırabildim. Mark şimdilik iyi durumda. Kurtulmanın çareleri üzerinde düşünüyor.
Çok komik bir adam Mark, kitaba dair kimi yorumlarda ergen esprisi yaptığı söyleniyor ama ben katılmıyorum. Bazen çok komik olabiliyor. Velev ki ergen esprisi yapsın, bu bir roman kişisi. Yazar onu öyle kurgulamak istemiş demek ki. Hem Mars’a gidecek kadar üstün yetileri ve bilgisi olan bir astronotun ergen esprileri yapması kendi başına çok komik zaten. Adam eylemlerinde müthiş zeki. Zihnini korumak için birkaç espri yapmasının ne mahsuru var?
Ayrıca bunun neresi komik değil:
Bugünün çoğunu dışarıda, iletişim tertibatının kalıntıları arasında geçirdim. Gerçekten üzücü bir manzaraydı. Dünya’ya doğru bağırsam daha büyük başarı elde ederim.





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 24:

Mark bazen gerçekten edepsiz olabiliyor. Yine de komik. Seviyorum onu. Umarım kurtulur.





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 47:

Romanda geçen bilgiler ne kadar doğru ve geçerli bilmiyorum; ama eğer doğruysa kimya, sadece okulda işlediğimiz ve “bunlar hayatta ne işimize yarayacak yaaaa” diye burun kıvırdığımız basit bir bilim değil, bunu anladım.
Mark’ın su yapmak için bulduğu yöntemler harika. Bu adam gerçekten çok zeki. İşin uzmanları bu romanı okurken hatalar bulacaktır ama ortalama bir kimya bilgisi olan okuyucu için bu çareler büyüleyici.
Bakalım su yapabilecek mi? Şimdilik her şey yolunda.





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 48:

Oha! Hiçbir şey yolunda değil.





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 61:

En büyük sorun açlık. Mark bu yüzden su yapmaya çalışıyor. Hem de ölümcül tehlikeler eşliğinde. Su ile ne yapacağını söylemeyeceğim. Eğer bu günlüğü birileri okursa spoiler vermek istemiyorum.






MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 63:

Kitabın sadece Mark’ın günlüğünden ibaret olduğunu düşünüyordum. Şimdi üçüncü tekil şahıs anlatıma geçti. Aslında tüm roman birinci tekil ağızdan anlatılsaydı daha mı iyi olurdu? Sanırım hayır. Yeni insanlarla tanışmak ve teknik detaylardan biraz olsun uzaklaşmak iyi olacak. Bu sayfada Venkat Kapoor ile tanıştım. Sanırım Hintli. Amerikalıların uzay roman ve filmlerinde illa ki Hintli yahut Çinli kullanmasından pek hoşlanmıyorum. Sanki Dünya dışı işlerde de eşitlik ve demokrasi hissini bize göstermeye, hatta gözümüze sokmaya çalışıyorlar. Andy Weir, kafasına göre olabildiğince Hintçe bir isim bulmuş sanırım. Peh!




MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 73:

Müthiş bir şey oldu. Heyecandan kalbim gümbür gümbür attı. Sanırım Mark’ın kurtulma şansı var. Offf!
Ayrıca:
Chuck Morris mi? İyi güldüm.





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 78:

Tekrar Mark’tayız. Ya da Mars’tayız. İkisi de aynı şey. Ha ha. Özlemişim serseriyi. Bu sayfada müthiş bir geçiş yapmışlar. Acayip güldüm. Onu da size aktarmayacağım. Kitabın keyfi kaçmasın. Yalnız (sadece anlamında kullanıyorum bu sözcüğü) Mark’ın soğukkanlılık ile vurdumduymazlık arasında gezinen bir ruh hali var. Bu müthiş komik oluyor bazen. Umudunu da hiç yitirmiyor, helal olsun.







MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 103: 

Çok fazla sürprizi kaçsın istemiyorum ama başka türlü de bu günlüğe devam edemem. Ha bu arada günlük deyip sayfa numaraları yazıyorum, değil mi? Haklısınız. Şöyle ki kurgusal bir eserde zaman gerçek dünyadaki zamandan farklı akar. Yani şu an ilk gündeyim. Gece saat 2 suları. Bir günde 100 sayfa okuduğum görülmemiştir. Çok yavaş bir okuyucuyumdur. Ama bu kitap müthiş akıcı ve keyifli.
Aslında şimdi söyleyeceklerim pek keyif kaçırıcı bilgi sayılmaz. Kitabın ön kapağındaki ifadeyi hatırlıyor musunuz?
“O, dünyanın en ünlü adamı. Sorun şu ki Dünya’da değil.”
Bunun neden yazdılar biliyor musunuz? Çünkü NASA onun yaşadığını biliyor artık.






MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 129:

Bataryayı çıkardım ve içeri döndüm. Elektronik teçhizatımla bataryayı kontrol ettim ve tahmin ettiğim gibi ölmüş, bitmiş, yalan olmuş. Halı üzerinde yuvarlansam, ben daha çok elektrik tutarım.
Seviyorum bu adamı. Bu arada umarım Pathfinder’ı çalıştırıp dünya ile iletişime geçebilir.





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 148:

Laptop anında öldü. Ben daha hava kilidinden adımımı atamadan ekranı karardı. Görünüşe göre “LCD”deki “L”, “Liquid”in (Sıvı) kısaltmasıymış. Sanırım ya dondu ya da buharlaştı. Belki bir tüketici yorumu yazarım. “Ürünü Mars yüzeyine çıkardım. Çalışmamaya başladı. 0/10.”

Pathfinder’ı çalıştırdı. Nedir bu adamın Mars’la çektiği Allah aşkına. Kitabın en güzel yanlarından biri de bu: Mark, Dünya’nın (özellikle büyük harfle başladım, çaktınız mı?) en üstün teknolojisini kullanarak hayatta kalmaya çabalarken, Mars onu bir mağara adamına dönüştürmeye çalışıyor:
“Benim tarihimde teknoloji diye bir şey yok Dünya’lı, al sana!”





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 150:

PpppuahahahahhahahahAGMJDHHKBÖNV ÖTHhahahahahapfffLŞNF!?=)////65% JGHHAHAHAHAfaha






MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 234:

Günlüğü biraz ihmal ettim biliyorum. Ama kitabın başından kalkamıyorum. Çok uzun zamandır böylesi bir keyif duymamıştım. Saat gece 2’yi geçti. Soluk soluğayım resmen.

Tam düzeldi, iyi her şey derken tekrar sorun çıkıyor. Ama bu House dizisinde hissettiğiniz rutin sorun-yanlış teşhis-house’da aydınlanma-çözüm şeklinde değil. Yani içinizde çözülemeyeceğine dair bir endişe hep oluyor.

Mark aslında çoğu sorunu çözemiyor. Sadece başka bir yol buluyor. Bunların hepsi de çok tehlikeli ve zahmetli.

Ha bu arada çeviriyle ilgili bir şey farkettim:
Venkat, Mitch, Annie, Bruce ve Teddy uzun günlerden sonra ikinciye buluştu.

Buradaki “ikinciye” ifadesi, anlaşıldığı üzere “ikinci kez” anlamında kullanılıyor. Yanlış değil tabi. Ama farklı. Belki de Emre Aygün’ün yaşadığı yerdeki bölgesel bir ifadedir. İnsanın kulağında farklı bir tını bırakıyor. Bu vesileyle çeviriden de bahsedebiliriz. Emre Aygün’ün Mark Watney’nin ruhunu çok iyi yakaladığını düşünüyorum. Çok büyük bir keyifle çevirmiş, eminim. Hem esprileri hem teknik kısımları harika aktarmış dilimize. Elleri, zihni dert bulmasın.





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 261:

Terbiyesiz herif!





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 269:

Yol almadan geçirdiğim günleri asgariye düşürmek istiyorum. Oksijen vericiye ne kadar çok enerji sağlayabilirsem, o kadar oksijen kazanırım ve “hava solları” arasında o kadar uzun süre yol alabilirim.

I want to minimize how often I have days with no travel. The more juice I can give the oxygenator, the more oxygen it’ll liberate, and the longer I can go between those “air sols.”

Sizi bilmem ama ben bu “air sol” ifadesinde bile espri buldum. Sanırım işin cılkını çıkardım. Size sorayım “aerosol”’a benzemiyor mu bu ifade?




MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 270:

Diyorum ki bir duş alayım.

Bunu atlamışım. Abi adam Mars’ta duş aldı ya la.

Çeviri hatası:

ŞİMDİ DAHA İYİ. ROVER MODLARINA DEVAM.

“rover mod” derken “yüzey aracı değişiklikleri (modifications)” denmek isteniyor. Emre bey kitaptaki tüm “Rover”ları “yüzey aracı” diye çevirmiş ama bu gözden kaçmış sanırım. Hata avcılığı yapmak değil amacım. Denk geldi söyledim. Kesinlikle müthiş bir çeviri. Bunu defalarca söyleyebilirim.






MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 276:

Oha! Kumandan Lewis kadınmış. Ben bu sayfaya kadar onu hep erkek hayal ettim. E tabi Türkçe’de şahıs zamirleri hep aynı. Özgün metne baktım da zaten hemen anlaşılıyor kadın olduğu. Vallahi şok oldum. Yani kumandan Lewis kocasıyla konuşmasa tüm kitap boyunca erkek zannedecektim kendisini.
Bu arada ne kadar önyargılı ve peşin hükümlü bir pislik olduğumu anladım. Ne zaman bir kitap okusam aksi belirtilmedikçe anlatıcıyı yahut kişileri erkek, beyaz ve heteroseksüel olarak hayal ediyorum. Pek tabi bir kadın, başka ten renginde bir insan yahut homoseksüel, lezbiyen biri bir roman kişisi olabilir.
Bunu hep es geçiyoruz sanırım.







MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 286:

Sadece Mars’ta değil Hermes’in (uzay gemisi) içinde de gerilim tırmanıyor. Ekip çok ciddi bir karar alıyor. Lakin bu ciddi karar bana klişe geldi. Daha önce çoğu yerde kullanıldı.






MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 294:

Adamın işi gücü geyik ya:

Mars yasaları hakkında kafa yordum biraz.
Evet, biliyorum, kafa yormak için salakça bir şey ama boş zamanım çok.
Dünya üzerinde olmayan herhangi bir yere, hiçbir ülkenin sahiplik iddia edemeyeceğini söyleyen uluslararası bir anlaşma var. Başka bir anlaşmada da, eğer herhangi bir ülkenin toprağı üzerinde değilseniz, deniz hukukunun geçerli olduğunu söylüyor.
Yani Mars “uluslararası sular” sayılıyor.
NASA askeri olmayan bir Amerikan organizasyonu ve Hab’ın sahibi. O yüzden Hab’ın içindeyken, burada Amerikalı yasaları geçerli. Ama dışarı adımımı attığım an, uluslararası sulara çıkıyorum. Ardından yüzey aracına bindiğimde, Amerika yasalarına geri dönüyorum.
İşin güzel yanı şurası: Eninde sonunda Schiaparelli’ye gideceğim ve Ares 4 uzay gemisini ele geçireceğim. Kimse bana bunu yapma emrini açık olarak vermedi ve ben Ares 4’e binip iletişim sistemini çalıştırmadan da kimse bu emri veremez. Ares 4’e bindikten sonra, NASA’yla konuşmadan önce, uluslararası sularda bulunan bir aracın kontrolünü izinsiz bir şekilde ele geçireceğim.
Bu beni bir korsan yapıyor!
Bir uzay korsanı hem de!

Çoğu okurun hoşuna gitmeyebilir bu geyikler ama ben bayıldım. Bunun gibi onlarcası var. E doğru değil mi şimdi adamın dediği? Doğruya doğru. Her an ölebilecek bir insanın hele ki bir astronotun çok ciddi olmasını bekleriz hep. Mark öyle biri değil belki de. Belki yıkılmamak, parçalanmamak için mizahı kullanıyor. Her birimiz korkularımızı gizlemek, bastırmak için farklı yöntemler kullanmıyor muyuz? Tüm yaşantımız ölümü hatırlamamak üzerine değil mi? O halde kimse Mark karakterini gerçekçi bulmadığını söyleyemez. Ve bunun üzerinden Weir’ı, kitapta duygulara yer vermediği konusunda suçlayamaz. Hayat dolu bir kitap bu. Beğenmediyseniz gidin Lem okuyun. Peh!





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 295:

İlginç bir Türkçe karşılık:

The other 1850 kilometers…well, that won’t be so nice. Especially when I have to descend into Schiaparelli itself. Ugh.
Diğer 1850 kilometre ise... işte, o kısım pek de rahat olmayacak. Özellikle de Schiaparelli’ye doğru iniş yaparken. Argh.
İlahi Emre Bey, müthiş yerlileştirmeler yapıp sonra bunu yapmanız oldu mu? Hangimiz “argh” diye tepki gösteriyoruz hoşumuza gitmeyen durumlara? Off, ah, tüh!





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 312:

Hiçbir plan düşmanla ilk temastan canlı çıkamaz. (No plan survives first contact with the enemy.)
Diyor Mark. Bu onun Mars’taki mücadelesinin özeti. Hiçbir şey umduğu gibi gitmiyor neredeyse. Yine de hayatta kalmayı başardı şimdiye dek. Helal olsun.
Bu arada bu lafı daha önce de mi söylemişti?
Ha evet.

 Sayfa 54:
Hiçbir plan uygulamayla ilk temasından sağ çıkmaz, derler. (They say no plan survives first contact with implementation.)





MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 323:

Ya Schiaparelli ya ölüm!
Ha şöyle Emre Bey. Harikasınız!








MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 333:

“Bla bla bla,” diye araya girdi Martinez.
“Blah blah blah,” Martinez interrupted.
Oldu mu bu şimdi Emre Bey!








MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 383:

Dertler derya olmuş ben de bir sandaaal! Nedir bu Mark’ın çektiği. Bir rahatlayamadı adamcağız. Kitabın sonuna yaklaşıyorum. Ekip gibi ben de ümidimi kaybetmiyorum. Bu arada hakikaten şarkıyı açtım dinliyorum. Tam Mark’a göre bu şarkı. Allah aşkına kitabı düşünerek bir okuyun sözlerini:

Sanki terk edilmiş bir viraneyim,
Her yanım dağılmış, yıkılmışım ben.
Üstüne basılan taşlar misali,
Paramparça olmuş, dağılmışım ben.

Çaresiz kalmışım gözlerim şaşkın,
Çile rüzgârında savrulmuşum ben.
Dertler derya olmuş, ben de bir sandal,
Devrilip batmışım, boğulmuşum ben.

Tutunacak hiçbir dalım kalmadı,
Bir ağaç misali kurumuşum ben.
Sanki bir köleyim, sanki bir esir,
Yerlerden yerlere atılmışım ben.

Bu arada harika bir espri daha yaptı Andy Weir. Çok güldüm bu “kuzenim yazmış” esprisine.






MARSLI’YI OKUMA GÜNLÜĞÜ SAYFA 396:

Mutlu bilinçsizlik yerini sisli farkındalığa bıraktı. Bu da acı dolu gerçekliğe dönüştü.

Evet son alıntıyla günlüğü kapatıyorum. Heyecandan ölmüyorum desem yalan olur. Kitabın sonuna az kaldı. Mark kurtulacak mı çok merak ediyorum. Eğer ölürse Andy Weir’in yediği küfürler George R. R. Martin’in yediklerine yaklaşacak.
Mark, dayan be oğlum!






MARSLI’YI OKUDUKTAN SONRA 1. GÜN:

Bu akşam filme gittim. Gerçekten çok iyi bir filmdi. Kitabı okumadan giden arkadaşlarım da çok keyif aldılar ve sonuna kadar heyecanla izlediler.

Tabi illa ki birkaç yeri kesmişler. Tüm kitabı filmle aktarma filmin süresini bir hayli uzatırdı. Özellikle teknik detayları iyice törpülemişler. Görselliğin getirdiği faydayla kitapta sayfalarca sürecek kısımları birkaç dakikada anlatmışlar.

Uyarlama sırasında yapılan değişikliklerin bazıları çok zekice olmuş. Mesela Güneş Panelleri’ni süpürmek yerine hava tabancası ile temizlemesi gibi.

Tabi kitabın çok önemli bir kısmını külliyen atıp sonunu da azıcık değiştirmişler.

Matt Damon çok yakışmış role. Mark’ın esprili halini çok iyi yansıtmış. Diğer yandan kitapta hissedemediğimiz bir ölüm korkusu da zaman zaman yüzeye çıkmış filmde.

Diğer oyuncular da harika oynamış. Özellikle “Elrond Projesi”nin açıkladığı sahnede projenin ismindeki espriyi ilk anlayanın Mitch Henderson rolündeki Sean Bean olması çok hoştu. Anlayan anladı.

Günlüğü bu sefer kesin kapatıyorum. Umarım birileri okur ve Marslı’yı okumak için heveslenir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder