3 Aralık 2014 Çarşamba

Zaman ve Gully Foyle Üstüne... - Neil Gaiman

Zaman ve Gully Foyle Üstüne... - Neil Gaiman

Hollywood yapımı bir filmin hangi dönemde yapıldığını başroldeki kadın oyuncunun makyajına bakarak söyleyebilirsiniz ve eski bir bilim kurgu romanının yazıldığı zamanı da kullanılan sözcüklerden saptayabilirsiniz. Gelecek dışında hiçbir şey zamanı daha güçlü, daha hızlı ve daha tuhaf bir şekilde saptayamaz.

Bu her zaman doğru değildir, ama son otuz yıl içinde (John Clute ve Peter Nicholls'ın Bilim Kurgu Ansiklopedisi'nde 'ilk bilim kurgu'nun ölümünün başlangıcı olarak niteledikleri Sputnik'in uzayı yeryüzüne indirdiği 1957 ve George Orwell'ın bitip William Gibson'un başladığı 1984 yılları arasında) şu anda içinde yaşamaya çalıştığımız geleceğe yollandık ve belki de bütün eski bilim kurgu romanları kendilerini artık tozlu raflarda çürümeye terk edilmiş buldular, yürürlükten kalkmışlardı, günlük gereksinimlere cevap vermiyorlardı. Gerçekten de böyle mi oldu?

Bilim kurgu, eğer gerçekten iyiyse, sorun yaratan, aykırı ve içine girilmesi zor bir yazın türüdür. Gelecekte insanlığı tehdit eden sorunları öngörür, "eğer böyleyse" ve "eğer böyle sürerse"lerin hepsi bilim kurgunun ana izleklerinden biridir; ama bugünde de ve içinde yaşadığımız dünyada da "eğer böyleyse" ve "eğer böyle sürerse"ler daima bulunacaktır. Bugünden neyi anlıyorsak elbette.

Başka bir şekilde belirtmek gerekirse, hiçbir şey tarihsel kurgu ve bilim kurgudan daha iyi bir şekilde zamanla hesaplaşmaz. Sir Arthur Conan Doyle'un tarihsel kurgusu ve bilim kurgusu bir bütündür; her ikisi de Victoria Dönemi Londra'sında gazla aydınlatılmış devri konu edinmesine rağmen, Sherlock Holmes'da görmediğimiz bir şekilde zamanıyla hesaplaşır.

Tarihi midir diye bir soru sorarsak, buna verilecek cevap onların daha çok kendi dönemlerini konu edindiğidir.

Ama istisnalar daima vardır. Örneğin Alfred Bester'in Kaplan! Kaplan!'ında (İngiltere 1956; ABD'de 1957 yılında Yıldızlar Hedefim adıyla tekrar basıldı) gelecekteki güneş sisteminin muhtemel durumu hakkında, dönemin bilim kurgu yazarlarının konu edinip Bester'in radikal olarak ihlal ettiği spekülatif düşüncelerin hiçbiri bulunmaz. Ama öykünün her sayfasına hükmeden sabit fikirli ana kahraman Gully Foyle bize, Poe'nun, Gogol'un ya da Dickens'ın karanlık karakterlerini anımsatır ve onun da çabası etrafındaki dünyayı kontrol altına almaktır. Roman boyunca Foyle'un sabit fikirli tavrı sürerken 1956 yılındaki geleceği görme beceriksizliği arka planda kendini belli eder. Eğer Gully Foyle böylesine uzlaşmaz, gaddar ve henüz gerçek yaşamda hiç doğmamış bir karakter olmasaydı, tıpkı Sherlock Holmes gibi, bir ikona dönüşebilecekti. Ama aslında öyledir; Bester, onu yaratırken ilham olarak başka roman karakterlerinden bir şeyler kattıysa da - gerçekte Gully Foyle, Alexandre Dumas'nın Monte Cristo Kontu'nda (1844) bin sayfa boyunca kendisine eziyet edenlerden intikam alan Edmond Dantes karakterinin bir uyarlamasıdır - Foyle'un kendisi bir uyarlama olamaz.

Ben 1970'li yılların başlarında bu kitabı - ya da çok benzerini; bir kitabı okuduğunuzda tehlikeli sularda yol alabileceğiniz için artık o kitabı yeniden okuyamazsınız - genç bir yeni yetme olarak okuduğumda Kaplan! Kaplan! adıyla okumuştum. Yıldızlar Hedefim yerine Kaplan! Kaplan! ismini tercih ederim çünkü çok daha tehdit edicidir ve buna ek olarak daha fazla imge çağrıştırır. Başlangıçtaki Blake şiirinden alıntıyla Tanrı'nın kaplanı da yarattığı anımsatılır. Kuzuyu yaratan Tanrı, onu yiyerek yaşamını sürdüren etoburları da yaratmıştır. Ve Gully Foyle, kahramanımız, bir yok edicidir. Kitabın ilk bölümlerini okurken onun sıradan, önemsiz biri olduğunu anlarız; ardından Bester, sis perdesini kaldırarak onun öfkelenip zihninin açılışını anlatır: O, neredeyse iğrenç, aptal, çevresine at gözlüğüyle bakan, ahlaksız (ölmeye can atması yüzünden fazla soğukkanlı oluşu ve uyanık haliyle değil, sadece tamamıyla körlemesine bencil) oluşu yüzünden bir katildir, bir tecavüzcü, bir canavar. Bir kaplan.

(Bester, İngiltere' de romanı üzerine çalışmaya başladığı sırada, karakterlerinin adlarını bir İngiliz telefon rehberinden seçmiştir. Foyle ise Londra'daki en büyük, en heyecanlandırıcı kitapçı dükkanının adıdır - diğer yandan kahramanımızın adı, tuhaf halklar arasında yolculuk eden Lemuel Gulliver' den kısaltılmıştır. Dagenham, Yeovil ve Sheffield ise İngiliz şehirleridir.)

Şu anda, bilim kurgu romanında ikinci bir dönemin başlangıcındayız. Kısa süre öncesine kadar konuyla ilgili yazıp çizen herkes birbirini tanırdı. Örneğin ben Alfred Bester'le hiç tanışmadım: Gençken hiç Amerika'ya gitmedim ve o da 1987 yılında Brighton Worldcon kongresine davetli olarak gelecekken sağlık sorunları olduğu için gelemedi ve kısa bir süre sonra öldü.

Birçok iyi kısa öykünün, yazarlık kariyerinin ilk yıllarında kaleme aldığı iki olağanüstü bilim kurgu romanının (biri elinizde tuttuğunuz kitap, diğeriyse The Demolished Man*) ve daha sonraki yazarlık döneminde her nasılsa daha az dikkat çekici bilim kurgu romanlarının yazarı olan Bester’a kişisel methiyeler düzmeyeceğim. (1950'lerin New York televizyon dünyasını konu edinen Rat Race adlı harika psikolojik korku romanını da unutmamak gerek.)

Kariyerine ucuz bilim kurgu dergilerinde yazarak başlayan Bester, buradan çizgi romanlara geçmiş, Süperman, Yeşil Fener ('Yeşil Fener Yemini'ni o yaratmıştır) ve birçok başka karakterde yazarlık yaptı ve oradan da radyoya geçerek Charlie Chan ve The Shadow adlı radyo oyunlarında çalıştı. Bir konuşmasında çok iş değiştirmesi hakkında şunları söylemişti:  "Çizgi roman günleri bitmişti ama görsellik, çarpıcılık, diyalog kurma konusunda ve ekonomik konuşmalar oluşturmakta harika bir eğitim almış oldum."

Bester, 60'lı ve 70'li yılların başındaki radikal "Yeni Dalga" akımı ve 1980'lerdeki "cyberpunklar" tarafından eskiler ('İlk bilim kurgucular') arasından referans noktası olarak gösterilen çok az yazardan - belki de tek- biridir. "Cyberpunk"ın doğup çiçeklenmesinden üç yıl sonra, 1987'de öldüğünde, 80'li yıllardaki bilim kurgu yazar kuşağı ona, özellikle elinizde tuttuğunuz bu kitaba çok şey borçlular.

Kaplan! Kaplan! her şeyden önce mükemmel bir 'cyberpunk' romanıdır: Uluslararası işbirliği entrikası içeren 'protocyber’ öğeler; tehlikeli ama aynı zamanda gizemli ve hiper-bilimsel PyrE; ahlaksız bir kahraman; çok soğukkanlı bir kadın hırsız...

On yıl gibi bir zaman dilimini önceden gören Kaplan! Kaplan!'ı diğer pek çok cyberpunk romanlarından daha da ilginç kılan bütün bunları, Gully Foyle karakterinin tüm biçim değiştirmeleri sırasında (eğer tüm karakterlere yeterince sayfa ve yer ayrılırsa, her biri Tanrı olur) ahlaklı bir adam oluşuna bizleri tanık edişinde yatar. Kaplan dövmeleri, onu iradesini kontrol etmeyi öğrenmeye zorlar. Duygusal durumu anında yüzüne yansır -ki bu da onun kızgınlığın ve yok etmenin ötesine götürüp yeniden rahme, her şeyin doğup başladığı yere dönmesini sağlar. Kitap ayrıca bize harika bir rahim sıralaması verir: tabut, Göçebe, Goufre Martel, St. Patrick ve son olarak yeniden Göçebe). Aslında bize bundan fazlasını verir:

Doğuş.
Simetri.
Nefret.

Bir uyarı notu: Kitabın içeriği, okuyucunun alışık olduğu diğer kitaplardan daha fazla çaba gerektiriyor. Eğer ilk kez şu anda yazılıp basılmış olsaydı yazar bize şiddeti ima etmez gösterirdi. Tıpkı Goufre Martel'den sonraki gece, güneş doğup kızın adamın yüzünü görmesinden önce, çimenlikteki seksi izlemememize izin verilebileceği gibi...

Öyleyse yeniden 1956 yılında olduğunuzu düşünün. Gully Foyle ile tanışmak ve nasıl jauntelenildiğini öğrenmek üzeresiniz. Geleceğe gidecek olan yoldasınız.

*The Demolished Man ülkemizde Anarşist (1971) adıyla, Reha Pınar çevirisiyle; 24. Yüzyılda Cinayet (1983) adıyla, Selma Mine çevirisiyle ve Yıkıma Giden Adam (2000) adıyla, Berna Kılınçer ve Çetin Şan çevirisiyle yayınlanmıştır.

Türkçesi: Hakan Aytutucu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder