4 Eylül 2013 Çarşamba

Kediler Güzel Uyanır - Yekta Kopan


Daha evvel hiç Yekta Kopan okumamıştım, A. Orçun Can'ın kısa film yaptığı öyküyü çok merak ettiğim için okumaya karar verdim (Filmle ilgili bilgi için: http://www.kayiprihtim.org/portal/2012/05/04/orcun-candan-fil-mezarligi/).
Güzel bir öykü kitabı okuduğumu söylemeliyim. Ayfer Tunç-Murat Gülsoy-Yekta Kopan üçlüsünün edebi bakışının sıkıcı olacağını düşünürdüm hep ama kesinlikle öyle değiller (en azından ikisini okuduğum için söyleyebilirim, a yok bir Murat Gülsoy öyküsü okumuştum ben, üç yazara da yakından olmasa da baktım diyebilirim).
Kitaptaki öyküleri üç başlıkta toplayabiliriz ve zaten yazar bunu yapmış:
1. Bulutlar Konuşurken
2. Düşmüş Bir Harf
3. Yarın Sabah Öp Beni

İlk kısımda hikaye ağırlıklı olmayan, daha çok anlatıya yaklaşan, dili önemseyen bir biçim var. Buradaki öykülerin sıradan öykü düzenine uymadığını söyleyebilirim. Bir baş-son, yükselme-çözülme beklememeli okuyucu.

İkinci kısımda daha deneysel öyküler yer alıyor: Bir öyküdeki tüm sözcükler aynı harf ile başlayabiliyor örneğin. Bu kısımdaki en sevdiğim öykü Matruşka idi: Kısa bir yazı okuyorsunuz, bir hitap belki de. Sonra o metindeki bazı sözcükler çıkıyor sonraki sayfada ve yeni bir metin doğuyor, bu böyle sürüyor. Harika bir fikir.

Üçüncü kısımdaki metinler geleneksel öyküye daha yakın, o yüzden geleneksel okuyucuyu daha çok tatmin edebilir. Ayrıntılarla zenginleşen bir anlatım hakim. Kimi öyküler içe dokunuyor.

Tek tek öykülerden bahsedeceksek: Dikkatimi çekenler söyleyeyim:

Diyet: Kısacık ve duygu yüklü. Ayrılığın yüküne dair. Çok etkileyici.

Beş Duyu: Bir cümle: “…ya da hala nefes alıp veriyor olmalarının ürkek omzunu başka bir duvara yaslıyor.” (s. 35)

Pazar Günü: Pazar günü evde sıkılan bir çocuğu anlatır. Sonuna doğru iyice olağandışı bir hal alan öykü beni çok etkiledi. Öykünün sonuna doğru çocuk damarlarını açıp kanının akışını izlemektedir. Belki de her şey çocuğun zihninde oluyordur. Kim bilir.

Tensikat: İşten atılıp atılmayacağını, parkelerin birleşme çizgilerine basmadan apartman kapısından yola kadar olan mesafeyi yedi adımda atmasına bağlayan bir adamdan bahseder bu öykü. Çok ilginçti. Her şeyden öykü çıkabileceğini gösterdi bana.

Fil Mezarlığı: Çok naif, etkileyici bir öykü. Ayrıntılar, gerçekliği ve samimiyeti arttırıyor. İkinci tekil şahıs anlatım, öykünün duygusunu yükseltiyor.
Bir cümle: “Seni dinledim. Eve ezberlettiğin sesleri. Kapıyı kilitleyişin, dişini fırçalayışın, yatak örtüsünü açışın, yastığını kabartışın…” (s. 81)

Hanımefendi: Bir cümle: “Zamansız gölge, bir iğne oyasının kendiliğinden şiirli motiflerini yayıyor kahve fincanlarının arasına.” (s. 90)

Perde 2, Sahne 4: İki kadın parkta sohbet ediyorlar, birinin oğlundan bahsediyorlar. Ama sohbet sırasındaki tavırları, sanki onlar bir sahnedeymiş ve oyuncularmış gibi anlatılıyor. Bir tiyatro sahnesi. İlginç bir okuma deneyimi yaşatıyor. Muhtemelen benim farkedemediğim bir alt-metni de vardır.
Bir cümle: “Sahne bitiyor. Parkın görünmez kadife perdesi iki kadının üstüne kapanırken göğün yedi kat yukarısından alkış sesleri duyuluyor.” (s. 97)

Muasır Medeniyetler Mertebesi: Bir cümle: “İnsan en kolay kendinden utanıyor. O yüzden sevmem aynaları.” (s. 110)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder