7 Ağustos 2013 Çarşamba

Bir Deli Değilin Öyküsü / Feyyaz Kayacan'a Saygıyla - Bülent Özgün

Ustaya saygıyla...

Birinin kendisine seslendiğini duyunca irkilerek kafasını yaptığı işten kaldırdı. Doğru mu duymuştu yoksa yorgun beyni kendisine bir tür oyun mu oynuyordu? Durup dikkatle dinledi, ama çıt yoktu. Başını eğerek yaptığı işe geri döndü; sonra sanki sesin sahibini kandırabilecekmiş gibi bir kez daha kaldırıp yeniden dinledi, ama nafile. Omuzlarını silkerek işine geri döndü ve tam o anda davudi bir ses karanlıklar içinden gürledi:
-   Yine mi tıkandın?
-   Oha! Sen miydin? Bir günde adam gibi girdiğini görsem kurban keseceğim Musa abi. Ödüm koptu.

Sesin sahibi, orta boylu, seyrek saçlı fırça bıyıklı göbekli bir adam, gürlemeye devam:
-   Hadi ülen dinsiz herif, kurban kim, sen kim! Hem sen nerde duydun ilhamın haber vererek geldiğini, çat diye gelirim ben, öğrenemedin mi teres!
-   Öğrenemedim! Ne biçim ilhamsın sen be abi, bıyıklı ilham mı olur ya! Yazacağım varsa da seni görünce aklımda ne var ne yok, tilki görmüş tavuklar gibi kaçışıyor.
-   Benzetmeye bak, lan ben sana böyle mi öğrettim zibidi, hiç ders almamışsın yıllardır. Hem senin kafan kümes gibiyse benim suçum ne?
-   Tamam abi tamam, yardım edecek misin yoksa böyle üst perdeden konuşmaya devam mı?

Bıyıklarını elleriyle gizlermiş gibi sıvazlayan ilham, bir koltuğa ilişiyor, sözcükleri dişliyor:
-   İyi be! Niye geldim oğlum ben, yardım edeceğim tabi. Şiir mi yine? Bak şiirse çok müthiş fikirlerim var, kafaları yersin.
-   Yok abi, öykü. Ortasına kadar geldim, sonunu bağlayacağım, olmuyor, zor çözünen tuvalet kağıdı atılmış klozet gibi tıkandım be abi.
-   Hay Allah’ım! Sen harbiden tıkanmışsın, yine boktan benzetmelere başladın. Boş boş konuşma da ver bakayım ne yazmışsın?
-   Gözünü seveyim abi, yap bir abilik daha.
-   Sus oğlum, tamam. Oha kaç sayfa lan bu. Şimdi otuz saat bunu okuyamam, özet geç bakayım.

Müstakbel yazarın yüzü ışıldıyor, hevesle kıkırdayarak, aklındakileri döküp saçarak:
-   Şimdi abi, öykü kişimiz yazmayı çok seven bir adam, bunun arkadaşları falan var, onlar da seviyor yazmayı, beraber bir yazma grupları var, iki haftada bir toplanıp yazdıklarını birbirlerine okuyorlar, birbirlerini eleştiriyorlar. Bazen hepsi aynı konu üzerinde yazmaya karar veriyorlar, bazen bir başlangıç paragrafı veriliyor ona göre yazıyorlar. Ama bizimki bu işi çok ciddiye alıyor, yeteneği olmamasına rağmen, uğraşıyor da uğraşıyor, bütün dikkatini, zamanını bu işe harcıyor, öyküyle yatıp öyküyle kalkıyor desem yeridir.
-   E iyi. Kedi olalı bir fare tutmuşsun lan zirzop. Sonra? Anlat hele.
-   Sonra abi bir gün gruptakiler diyor ki “Bu sefer bir başlangıç paragrafı değil de öykünün sonuna doğru kullanılacak bir metin parçası verelim, herkes ona göre yazsın.”
-   Enteresting...
-   Bizim adam, uğraşıyor uğraşıyor ama bir türlü yazamıyor, iki haftanın dolmasına iki gün kalmış, bizimkinin kıçı düğünlerde kullanılan havai fişeklerin kıçı gibi tutuşuyor.
-   Hay ben senin benzetmene... Akşam akşam günaha sokacaksın beni. Sonra lan, sonra?
-   Bu da tutuyor, az tanınan bir yazarın öyküsünü alıyor, içine uygun bir yere o hafta belirledikleri metni yerleştiriyor. Bir iki ufak rötuş, süper bir öykü çıkıyor ortaya. O hafta tüm arkadaşlarından büyük övgüler alıyor. Herkes bayılıyor öyküye.
-   Hangi yazardan apartıyor peki bu dallama?
-   Feyyaz Kayacan’dan. Ben de böylece öykücülüğümüzün az bilinen bir değerine bu öyküyle bir saygı duruşu gösterdim. Nasıl abi?

Musa’nın gözleri mavi mavi masmavi, sesi kallavi mi kallavi:
-   Bak bak. Ağızlara bak. Aferin lan Metin, adam oluyorsun.
-   Sağol abi. Sonra zaman geçtikçe bizimki içten içe huzursuzlanıyor, rahmetlinin üzerinden kendine fayda sağladığı için kızıyor kendine, hem de bir hiç için. Bir kaç hafta sonra yine bu, bir öykü yazmaya oturuyor. Akşam, karanlık bir ortam. Gerilim artsın diye böyle bir sahne düşündüm Musa abi. Öykü burada pik yaparak son bulacak. Neyse bu, masa lambasının altına, kanepe altına sokulan elektrik süpürgesi ucu gibi sokulmuş, hardıl hurdul öykü yazı...
-   Harıl harıl lan zırtapoz, senin Türkçe’ni...
-   Pardon abi, harıl harıl yazarken birinin kendisine seslendiğini duyunca irkilerek kafasını yaptığı işten kaldırıyor. Durup dikkatle dinliyor, ama çıt yok. Başını eğerek yaptığı işe geri dönüyor; sonra sanki sesin sahibini kandırabilecekmiş gibi bir kez daha kaldırıp yeniden dinliyor, ama nafile. Omuzlarını silkerek işine geri dönüyor ve tam o anda...
-   Evet, tam o anda? Ne oluyor oğlum söylesene!
-   Buraya kadar yazabildim abi, devamı yok.
-   Has...tiir. Çok merak ettim la. Ulan kerkenez, hep kolay tarafı sen yazıyorsun zorlanınca bana bırakıyorsun.
-   E abi senin iş tanımın bu değil mi zaten?

İlham Musa’nın yüzü turşu, aklı kukumav kuşu:
-   Biliyoruz lan it kırıntısı. Düşünüyoruz burada. Bulacağız elbet bir şeyler. Sen bi’ sus bakayım. Hım. Hımm. Hımmm. Hımmmm. Onu şöyle yapsak, bunu... Yok olmaz... Şeyi şey yapsa... Yok, çok klişe... Klişe ney lan, basmakalıp desene! Şey... O... Bu... Şu... Tamam buldum oğlum!
-   Nedir abi?
-   Bak şimdi, bu sapı silik, öyküyü yazarken tam o anda davudi bir ses karanlıklar içinden gürlesin.

Metin heyecandan fır fır etekli, sözleri her zamankinden istekli:
-   Ne sesi abi?
-   Feyyaz Kayacan’ın sesi. Hayaletinin sesi daha doğrusu. Rahmetli çıkmış gelmiş.
-   Hesap sormaya mı? Ya bırak abi ya, ilham dedik başımızın içinde yerin var dedik, çıka çıka bu çıktı o hımm’lardan? Klişe abi bunlar, kimse tamah etmiyor bu tür numaralara artık.
-   Metin bak zor tutuyorum kendimi, beni günaha sokma, kaç aylık doğdun lan sen gavgav artığı? Bekle hele. Bak şimdi Feyyaz Kayacan geliyor, diyor ki: “Ben kefen kefen uyurken sen uyandırdın beni delikanlı. Tutup başımı sen çıkardın toprağın rahminden. Kim tozlu öykülerimi okuyup üflerse, bu ölüm-doğum oyunu yeniden perde buluyor. Ne kadar dilersen o kadar çal beni, yeter ki duyulsun müziğim.”
-   Muhteşem! Abi ne güzel söyledin ya. Süper. Yani üstad Feyyaz Kayacan kızmıyor öyle mi?
-   Yok oğlum kızmıyor, birileri onu, ondan çalmak için bile olsa, okuduğu için mutlu. Sonra bizim yazar bozuntusu pişman oluyor yaptığından. Bir dahaki öykü toplantısına üstadın kitaplarıyla gidiyor, yaptığı gerzekliği açıklıyor, özür diliyor. O haftaki başlangıç metnini üstadın öykülerinden seçmelerini öneriyor. Herkes ilk defa duysa da üstadın ismini, bizim salağın ustadan aparttığı öykünün güzelliğini hatırlayınca kabul ediyorlar ve her biri bir öykü seçip başlangıcını kullanarak yazmaya karar veriyorlar. Aylarca öyküler yazılıyor. Bazıları hakikaten çok güzel oluyor. Grubun üyeleri bu önemli yazarı bilmemenin utancını hissettikleri için onun öykülerinden ilham alarak yazdıkları öyküleri toplayıp bir kitap çıkarıyorlar. Nasıl?
-   Süper abi, kitabın adı ne oluyor peki?
-   Bir Deli Değilin Öyküleri: Feyyaz Kayacan’dan Feyyaz Kayacan’a.
-   Harika. Çok zekisin be abi. Kitap deli gibi satıyor değil mi? Herkes üstadın ismini duyuyor?
-   Hayır Metin, öyle olmuyor, çok az kişi farkediyor, okuyor. Çık artık şu pembe dünyandan. İşler böyle yürümüyor yazma işinde. Böylece bitiyor öykü. İyi mi?
-   Hüzünlü be abi.
-   Gerçekçi ama. Sana kalsa karanlığın içinden yaratık falan çıkaracaksın heyecan olsun diye, gayduri!
-   Teşekkür ederim abi. Yine yaptın yapacağını. Güzel oldu bu haliyle. Hemen yazmaya başlıyorum. Hakkını nasıl öderim bilmiyorum.
-   Mühim değil len, bangoboz.

Herkes sessiz sessiz, bir değil iki kız. Metin bir heves, bir haz:
-   Abi ya? Hiç üstada geldin mi? Yardım ettin mi ona da?

Musa, bakıyor ahşap zemine, baktıkça dalarak derine:
-   Ben onun değil, o benim ilhamımdı be oğlum.

2 yorum:

  1. Öykü içinde öykü denilebilecek eserin sağlam başlayan kurgusu uçurumun ucunda kalmış gibi gözüküyor. Okuyucu olarak buradan bize öyle görünse de yazarın bu uçurumu önceden planlayıp planlamadığı bilinmiyor. Planladıysa eğer amacına ulaşmış gözüküyor. Ama benim nazarımda öykü,masadaki nefis pastanın tam son parçasını alacakken bir başkasının gelip onu alması gibi yarım, kursakta kalmış bir heves...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim değerlendirme için ve tamamıyla katılıyorum. Benim de tam içime sinmese de ustaya saygılarımı sunmak istedim. Bir hayli de klişe barındırıyor öykü aslında. Bu açıdan da zayıf.

      Sil