Tatar Çölü
(Il deserto dei Tartari)
Dino Buzzati
Çeviren: Nihal Önol
Kitaplığımın
kuytu bir köşesinde bekleyen Tatar Çölü'nün ne ismini, ne kapağını ne
de bende bulunan baskısının durumunu beğeniyordum. Yıllarca durdu öyle
orada. Eskimiş kapağına ve yapıştırıcımla zar zor toparladığım
sayfalarına baktıkça okuma keyfim kaçtı. Ta ki
ukitap.com'da
birinin bir Neil Gaiman kitabı karşılığında Tatar Çölü'nü istediğini
görene kadar. Takas vermeden okuyayım bari deyip giriştim kitaba.
Böyle
başladım bu güzel kitaba. Dino Buzzati'ni sizi bir anda içine alıveren
büyülü diline böyle kapıldım. Kafka'nın sunduğuna benzer kapalı ve
bunaltıcı bir mekanda, bir kalede geçiyor bu roman, mekanın gücünü size
gösteren bir anlatımı var. Baş kişi olsa da mekanın altında ezildiğinden
ya da zaten ezilmeye, yok olmaya müsait bir ruha sahip olduğundan
teğmen Giovanni Drogo'nun varlığını Bastiani Kalesi'nden daha az
sezinliyoruz.
Drogo teğmen olduktan sonra ilk görev yeri Bastiani
Kalesi'ne atanır, başlarda hiç sevmez burasını, hastalık bahanesi ile
başka yere gitmeye çalışır, askeri hekim gelene dek beklemelidir ama,
çok değil iki ay sonra şehirde bir göreve gidip Tatar Çölü'ne bakan bu
yalnız kaleden kurtulacaktır. Böyledir umudu. Lakin kalenin heybeti,
büyüsü ve kaledeki askerlerin içinde solmak bilmeden büyüyen savaş umudu
Giovanni'yi sarar. Yavaş yavaş Drogo'nun da içinde varoluşuna anlam
katacak bir savaş umudu belirir. Bir düşman gelecek, kaleyi saracaktır
ve Bastiani Kale'sinin ve onu savunan yiğit askerlerin varlıklarının bir
değeri olacaktır. Drogo kımıldayamaz kaleden, ara ara gitmek duygusuna
kapılsa da alışkanlıklar ve boşa çıksa bile taze kalan umutlar yüzünden
kalmaya devam eder kalede. Sonunda kaleden gider başka bir hayata atılır
mı onu söyleyemem, okuyup görünüz.
Lakin sonu nasıl biterse
bitsin, bu kitap yarattığı hava için ve Marquez'i andıran büyülü dili
için okunmalı. Sade bir olay örgüsünün bile nasıl etkileyici
kılınabileceğini, mekanın romanın baş kişisi olacak kadar güçlü
anlatılabileceğini gördüm ben bu eserde. Gerçeklikten koptuğunuz anlarda
bile kendi gerçekliğinin içine sizi alabilen güçlü bir eser Tatar Çölü.
Ve içinde anlatılan o eşsiz düş için okumalısınız bu kitabı. Drogo'nun
Angustina'yı gördüğü düş için (bölüm 11).
Ve çevirisi: Öyle güzel ki...
Nihal Önol'un akan bir sesi var. Sözcüklerin seslenişi asla rahatsız etmiyor ve Buzzati'nin büyülü diline yakışıyor.
Hülya Tufan'ın
yaptığı çeviriyi incelediğimde çevirinin doğru ama soğuk olduğunu
gördüm; Fransızca eğitimi aldığını öğrendiğim Hülya hanımın kitabın
Fransızca çevirisinden çevirdiğini tahmin ediyorum. Murakami çevirileri
de olan
Nihal Önol'un üslubunu çok beğendim, kendisini izleyeceğim. Zihni dert bulmasın.
Tadımlıklar:
"Annesi,
dönüşte gene kendi kendisini bulabilsin, uzun yokluğundan sonra bile
gene orada çocuk kalabilsin diye odasını öylece koruyacaktı." (s. 7)
"...
henüz batan güneşin kızıl ışıkları altında bir büyü ile oraya
konuvermiş gibi parlayan, çıplak bir dağ gördü Giovanni Drogo ..." (s. 9)
"Şimdi
salona gece duygusu egemendi; korkuların yarı yıkık duvarlardan
çıktığı, mutsuzluğun tatlı olduğu, ruhun, uykuya dalmış insanlık
üzerinde övünçle kanat çırptığı o saatlerin duygusu." (s. 47)
"Sonunda
Drogo anladı ve iliklerine dek ürperdi. Suydu bu. Yakındaki
kayalıkların tepelerinden dökülen bir çağlayandı. Yüksekten inen suyu
titreten rüzgar, yankıların o anlaşılmaz gizemli oyunu, üzerinden
geçtiği taşların çıkardığı değişik sesler, bu çağıltıyı insan sesine
dönüştürüyordu, konuşan, durmadan konuşan bir sese; anlaşılmasına hep
ramak kalan, ama hiçbir zaman anlaşılamayan, yaşamımızın sözleri." (s. 59-60)
Çevirinin güzelliğini göstermek için:
"Şimdi
ise saydam bir burukluk bile duyuyordu içinde; sanki yazgımızın önemli
saatleri yakınımızdan bize dokunmaksızın geçip gitmiş, uğultusu
uzaklaşıp yitmiş, bizleri ise kuru yaprak yığınları arasında, o
yitirilmiş, yaman, ama büyük olanağa ağlar durumda bırakmış gibi bir
burukluk." (s. 69)
Özgün metin:
Ora sentiva perfino
un'ombra di opaca amarezza, come quando le gravi ore del destino
ci passano vicine senza toccarci e il loro rombo si perde lontano
mentre noi rimaniamo soli, fra gorghi di foglie secche, a rimpianger
la terribile ma grande occasione perduta.
İngilizce baskısının çevirisi:
Now
he felt a certain bitterness, a dark shadow, such as come when moments
of destiny pass us by without touching us and the noise of their passing
dies away in the distance while we remain alone amid a swirl of dead
leaves lamenting the great-and terrible--opportunity we have lost.